Venüs Bilister
Buart Sanat Atölyesi
Ailemin içinde ben en küçüğüm… Babam hep oğlu olsun istemiş, ağabeyim doğmuş altı kilo, dokuz ay yaşamış sonra kimileri nazar, kimisi de yılancık oldu demişler… Arkadan ablam doğmuş üç kilo normal, iki yıl sonrada özlenen bebek ben doğmuşum daha doğrusu on gün doğamamışım, Üsküdar Zeynep Kamil Hastanesi annecim doğum odasında kalmış, doktorlar başında doğuramıyor, sezeryan hiç bilinmiyor, doğum başladı dediklerinde kafamı forsepsiyle çektiklerinden başım armut gibiymiş, sonradan düzelmiş, aynı anda sol kolum kırılmış, alçıya almışlar… Yaşadığım müddetçe o kolum ve elim diğerinden inceydi. Yatalaktım, kımıldayamıyordum, aklım başımda, sezgilerim çok güçlüydü, hiç yürüyemedim, devamlı sırtüstü yatmak zordu, kas erimem vardı, ablam yanımda yürürken ben hep hopaladaydım… Hopala; kancası tavana takılan ipin ucunda paçasız şort gibi giydirdikleri zıp zıp zıplattıkları bir şeydi. O bile ablam, annem yardımcı olmasa mümkün değildi, sonra sonra hiç istemedim… Allahtan ablam çok konuşurdu, gevezeydi, susmayı unuturdu ya da bildiği her şeyi, dış dünyamız dahil bana eksiksiz anlatmak isterdi…Kitap okurdu, pencereden gördüklerini, bulutları, güneşi, ayı, denizi, vapuru, çiçekleri her şeyi ama her şeyi anlatırdı… Ben daha çok annemle, ablamda babamla birlikteydi… Aynı evde bir aradaydık ama sorumluluklar paylaşılmıştı sessizce…Biz annemle hep evdeydik, yattığım yerden kimin geldiğini söylerdim, şaşırırlardı, bende bilmiyordum nerden bildiğimi, kulağıma fısıldanıyordu sanki…Ablam girdiği sınavdan kaç alacağını sorardı bilirdim, bunun gibi bir sürü şey…. Yürüyemedim, hiç koşamadım, rahat da konuşamadım ama bambaşka bilinmeyeni de biliyordum ben… Pembe şezlongum vardı, en çok bahçede onda yatmayı severdim, daha sonra da annem zamanın Reisi Cumhuruna mektup yazdı, iadeli taahhütlü gönderdi, ablam bir keresinde Cevdet Sunay Cumhurbaşkanı demişti…Üç ay sonra hem cevap hem de araba geldi, kocaman bir bebek arabası, beni hep onunla gezdirdiler… Ablam ilkokulu, ortaokulu bitirdi, ben hep evde yattım, yattığım yerden duvar kağıtlarına bakardım, karmakarışıktı, keşke tüm duvarlar cam olsa der, o camdan dünyayı görmeyi düşlerdim, dünya camdan göründüğü kadar mıydı işte onu bilmezdim… Bayramlar olurdu, babamla ablam ziyaretlere giderdi, biz yine evde, annemin sesi çok güzeldi, arka bahçede bezlerimi yıkardı, her bakımımı meleğim yapardı, şarkı söylerdi ki, ben sesini duyayım korkmayayım diye.. Sık sık sinemaya götürürlerdi, orada geçirdiğim zaman boyunca çok mutluydum, atlar koşunca zıplamak isterdim, sahnede ağlayan olunca bende ağlardım ki sesim tren düdüğü gibi çıkarmış, ben bilmem treni, ablam öyle söylerdi…”Sen hiç ağlama, hep gül kardeşim “diye avuturdu beni sanırım kendince.. Bir keresinde annem yok, kapıya dilenci geldi, ablam “Birol sakın sesini çıkarma, çeker gider korkma” dedi. Bakıyorum ablam yok, seslendim yere upuzun uzanmış ”korkma diyene bak” dedim. Dilenci gitti, biz kahkahalarla dakikalarca durup durup güldük… Ablam Lise 1’deydi sanırım ; babam kalp krizi geçirdi yoğun bakımda, annem onun yanında, ablam benimle ilgilendi, teyzem yanımıza geldi…Annem bir gece eve geldi dinlenmek için, benim uyuduğumu sanıyordu teyzeme “ Allaha dua ediyorum eğer biri ölecek ise babaları yaşasın Birol ölsün, arkama kalmasın kim bakar ona” dedi ve saatlerce ağlamıştı. Duymuştum ve ben ölmüştüm, çok üzüldüm, krizlerim sıklaştı, kanamam oldu, eve doktor getirdiler, mide kanamasıymış, zaten zayıftım, dal gibi upuzun, daha da beter oldum…Babam hastaneden çıktı, ben kötüledim… Adaktım, babamın iyileşmesinin kefaretiydim sanki… Sütlacı çok severdim, tabak tabak yerdim…O gün annem yine mutfakta sütlaç pişiriyordu, kendimi hiç iyi hissetmiyordum, sütün, kaymağın, vanilyanın karışan kokusu bütün evi sarmıştı, içim gitgide çekiliyordu, ölüyordum, yaşamamıştım ki hiç… Ablamın yüzü suratıma yanaştı “Birolcuğum yarın sınavım var, erken yatayım“ dedi, yanaklarımdan öptü… 29 Nisan “Anne yanakları buz gibi, üşümüş“ dedi… Sesim çıkmıyor ama -Ablacığım hoşçakal diyor içim… Sütlaçtan bir kaşık verdi annem ağzıma, damağımda sütlacın tadı, ölmüyordum ben; uzaklardan çok güzel bir at geldi, terkisinde biri var ağabeyim mi acaba? Elimi uzattım, sımsıkı tuttu, kuş gibiyim üzülmeyin, ölmüyordum ben, gerçek yaşama dört nala koşturarak gidiyordum ama aklım ablamdaydı ve o diyordu ki “
“Ben vedalaşamadan o gitmişti ”
Sizin hiç kardeşiniz dönmemecesine gitti mi?Benim bir gece ansızın gitti.Gece uyandım yanımda biri yatıyor, yanımda yatıyor ama karanlıkta sürekli bana baktığını hissediyorum, gözlerim karanlığa alışınca teyzemin kızı Mine
-“Ne işin var burda ? “ dedim
-Gezmeye geldik dedi
– Gece yarısı mı? , ne gezmesi, nasıl fırladığımı bilemedim…
Yarına yazılım vardı, Birol hastaydı, annem sütlaç pişiriyordu mutfakta, hala vanilyanın, sütün kokusu burnuma geliyor du, uyumuşum , hemde çok derin..
Evimiz ; iki oda , mutfak, ön tarafta camekan, hepsinin kapıları hol dediğimiz bir yere açılıyordu…
Deri Kundura Fabrika evleri; birbiriyle aynı, tek katlı, bahçeli müstakil evler..
Babacığım ikiyüz kırkdokuz hane derdi o zamanlar yetmişli yıllar ..Fabrikanın önü Boğaziçi denizi, arkası askeri lojmanlar Umuryeri Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Beykoz ‘ a büyük bir değer katardı..Bizim sokakta kiralık evlerde asker aileleri otururdu,tayin olduklarında onlara öylesine alışırdık ki arkalarından çok ağlardık…
Esas ağlamak yaşarken ayrılmak değilmiş, şimdi anlıyorum ki, ansızın dönmemecesine gitmekmiş..
Holümüzde karşılıklı iki divan vardı.Birinde kardeşim, diğerinde ben yatardım…
Ben sabah olunca kalkardım , Birolum yatalaktı , hiç kalkamazdı..
Canım kardeşim bir melekti o;
beyaz dupduru bir teni, karekteristik sivri burnu, çenesi , sık uzun kirpikleri, sarı saçları vardı .
Yattığımız yerden gökteki bulutları eve , kediye, aslana benzetir ona anlatırdım..Okumaya çok düşkündüm.Anneciğim; Kemalettin Tuğcu’nun kitaplarını alırdı. Gülten Dayıoğlu’nun “Fadiş” i gözbebeğim di ..Birol’cuğuma okurdum.
Hep ama hep
-Oku aba , anyat derdi,
ben düzeltirdim
-Oku abla anlat ,
ne yapsın söyleyemiyordu..
El ve ayak bilekleri incecik ama boyu upuzundu.
Krizleri olurdu, kasılırdı bazen, son zamanlarda daha sıklaştı,ovalardım çocuk aklımla,yumuşatmak isterdim, tutabileceğim bir et yoktu,kemik tutardım, içim acırdı ama ona gülümserdim,
-Geçecek Birolcuğum geçecek birazdan derdim, oncağızım için için ağlardı.
Şimdi düşünüyorum da ne acılara katlandı? Her kriz onu geriletirdi.
Annem çok başka bir kadındı, cengaverdi, okuduğum roman kahramanları gibiydi.İlahi bir güç vardı sanki onda..
Kardeşime bakışı,altını alışı, onu incitmeden kucaklayışı, kalpten kalbe sevgi dolu bir şelale vardı aralarında, bazen gözüm kapalı dalmak isterdim o sulara, yüzme bilmesemde..
Anneciğim bir kere bile of demedi , değil ki öf …..Herşeyi bilirdi kardeşim; kapıdan geleni, görmediği halde kim olduğunu söylerdi.Sorardım
-Birol yarın ki sınavdan kaç alacağım?
Ben ona kadar saymasını öğretmiştim.
-Dokuz alacaksın.
Bende dokuz alınca ağlayan öğrencilerdenim, çoğu dereceye girer takdir, iftihar alır, onları kardeşime getirir,
-Bunları senin sayende aldım
derdim, çünkü ders tekrarlarımı Birol’uma anlatırdım o da dakikalarca sabırla dinlerdi..
Kardeşim genelde rüya anlatırdı yarım yarım
-Uştum , uştum şaba kadar
derdi, kızardım
-Beni niye götürmedin, birlikte uçardık
Tut eyimi , düzeltirdim
-Tut elimi
O garibim yine söyliyemezdi..
Yetmişli yıllar kışı babam çok hastalandı,annem hastanede babamla kalınca, teyzem yanımızdaydı ama altını sadece bana açtırırdı
-Gözyeyini kapat bakma
derdi,üzmemek için ,
-Tamam
derdim , o kafasını çevirirdi.
Utanmayı bilen meleğim, arkadan o hastalandı ama içim bir şey olmayacak diyordu.
Dönmemecesine gideceğini hiç düşünmedim.
Yatmazdım,uyumazdım ,elini hiç bırakmazdım,yanında olamadım, eğer olsaydım gidemezdi.Odadan hole fırladığımda; yatmadan onu öptüğümü hatırladım. Ben vedalaşmadım,acaba Birol’um vedalaşmışmıydı?
Bir baktım hol çok kalabalık; yerde beyaz çarşaf üstünde bıçak altında kardeşim varmış, hiç bakmadım,bakamadım , korktum , nedenini bilmediğim bir korku, belki de ölümle çok erken tanışmam..
Babama bir şey olursa diye düşündüm ama Birol aklımın ucuna bile gelmedi.
Annemin yanına koştum,
-Üzülme anne , sakın üzülme derken, ağlamıyordum ben , içimden canhıraş bir ses çıkıyordu.
Anneciğim yalın ayak bahçeye atıyordu kendini,
-İçim yanıyor
diye, toparlıyamıyorduk, korkunç bir geceydi .
Hiç sabah olmayacak, güneş artık doğmayacak gibi hissediyordum.
Sabah oldu; sessizce arka bahçede yıkadılar, hiç bakamadım, beni karşıda bir eve götürdüler, annem , babam sesimi duyamazlar diye avaz avaz katıla katıla ağladım…Allah ağlatmasın , bir daha hiç öyle ağlamadım .
Uzaktasın bilirim,
Ayak sesleri gelir uzaklardan ,
Yürüyemediğini bilirim
Bir ümit; heyecanla bakarım camdan,
Sensin diye yüreğim kulaklarımda,
Ben hep aynı umutla yine seni beklerim…
Geçen hafta yanındaydım iki kızımla, torunumla;
Dertleştim , içimi döktüm ayak ucunda..
Orada bir meleğin beni beklediğini bilmek içime huzur veriyor….
Venüs
17 Ağustos 2021
Commenti