top of page
Yazarın fotoğrafıEce Aktuna Akın

GÖLGELER VE SESLER - 1. Bölüm

Aynadaki görüntüme inanamadım. Nafile bir çabayla dağılmış saçlarımı bir lastik yardımıyla bağladım. Gözlerim ağlamaktan şişmişti. Altında mor halkalar ve torbalar oluşmuştu. Tanınmaz bir haldeydim. Aklıma gelmeyen başıma gelmişti. Ne yaşadığımı hayal meyal hatırlıyor ve hatırladığım kadarı bile beni çaresizlik içinde kıvrandırıyordu. Şimdi ne yapacaktım? Polise gidemezdim. Çıldırmak üzere olduğumu düşünürken kapının zilini duydum.

- Kim o?

- Benim İdil.

Derin bir nefes aldım. Rahatlamıştım. Kapının üstündeki anahtarı hızla çevirerek kapıyı açtım. Arkadaşım beni görünce kısa ve tiz bir çığlık attı.

- Cemre iyi misin sen? Ne oldu?

Terden alnıma yapışan saçlarımı arkaya doğru iterek bitkin bir sesle;

- Artık benim iyi olmam mümkün değil.

İdil ‘in endişelenmeye başladığını görüyordum. Üstümdeki giysiler buruşmuştu. Saçlarım terliydi ve dağılmıştı. Ona korkuyla bakan gözlerim kan çanağına dönmüştü. Geniş yeşil kadife kanepeye yaklaşarak yavaşça yanıma oturdu. Ellerimi tutarak canımı sıkan her neyse bana yardımcı olabileceğini söyledi.

“Dün gece Serhat’ın yanındaydım. Sürpriz yapmak istedim. İçeri girdiğimde masanın üstünde iki kadeh duruyordu.” Ona bunları söylerken ağlamaya başladım. Ağlarken sarsılıyor ve konuşamıyordum.

İdil sakinleşmemi bekledi ve bana mutfaktan su getirip tekrar yanıma oturdu. Anlatmaya devam ettim.

“Benden önce eve kimin geldiğini sorduğumda hiçbir şey söyleyemedi. Az sonra içerden Serhat nerede kaldın aşkım diyen bir kadın sesi geldi. Düşünebiliyor musun İdil? Kadın içeri geldiğinde ikimiz de bir süre birbirimizin yüzüne bakarak donup kaldık. Benden haberi vardı sanırım. Rahat ve kendinden emin bir hareketle koltuklardan birine oturdu ve sigarasını yakması için Serhat’ a döndü. Öfkeden deliye döndüm. Onunsa yüzünde küstah bir gülümseme vardı. Serhat ondan bize biraz zaman vermesini istedi. İtiraz etmeden kalktı ve Serhat’ın yanağından usulca öptü. Arkasını dönerek çıkıp gitti. Yaşadıklarımın etkisinde şaşkın bir halde bakakaldım arkasından. “

“Kahretsin! Cemre kapıdan içeri girdiğinde dilim tutuldu. Şehir dışında olacaktı. Sürprizin sırası değil şimdi.”

DEFNE Bana kalırsa hikâyenin böyle etkileyici ve okuru saran biçimde başlaması için böyle bir sürpriz gerekliydi.

“Salondan sesler geliyor. Serhat nerede kaldın aşkım diye sesleniyorum. Aslında bunu gelenin Cemre olduğunu bildiğim için yapıyorum. Öğrenmesinin zamanı gelmişti. Gerçi çok geç artık.”

“Sana söyleyecektim Cemre. Bir türlü fırsat bulamadım. Ne zaman söyleyecek olsam buna engel olan bir şey oldu. Çok üzgünüm, seni hak etmiyorum diye klişe bir savunma yaptı karşımda Serhat. Rahatlığına diyecek yoktu. Sen biliyorsun İdil ilişkimizi. Tam altı yıldır birlikteydik. Kendimi avaz avaz bağırırken buldum. Hem bağırıyor hem ağlıyordum. Ben ağladıkça yanıma sokuldu. Bir yandan öpmeye çalışıyor, bir yandan da gömleğimin düğmelerini açmayı deniyordu. Son bir kez diye fısıldadığında kendimi kaybettim. Sehpanın üstündeki pirinç vazoyu alıp kafasına nasıl vurduğumu hatırlamıyorum. Koltuğa yığıldı. Hiçbir şey yapamadım. Bir an gözlerim karardı, dizlerim çözüldü. Kendimi biraz toparlayınca koşarak kaçtım oradan ve işte şimdi buradayım. Bu sabah kapıdan gazeteyi aldığımda Serhat’ın ölüm haberini gördüm.

Genç mimar evinde ölü bulundu. Ev arkadaşı eve geldiğinde onu kanepede hareketsiz halde buldu. Ölüm sebebi araştırılıyor.

“Onu öldürmüş olduğuma inanamıyorum. Serhat öldü ve bunun sorumlusu benim.”

İdil “Sen kendini savunmuşsun sadece. Senin üstüne gelmiş.” dedi. Sürekli başımdan geçenleri anlatıyor İdil’in bir çıkış bulabileceğine inanıyordum. Keşke böyle olabilseydi. Bunu gerçekten çok isterdim. Aramızda güçlü bir arkadaşlık bağı vardı. Serhat’ ı da tanıyordu. Onu ilk gördüğünde de ısınamamıştı. Sonradan sevebileceğini düşünmüş ama nedenini bilmese de hep mesafeli kalmayı seçmişti.

Serhat’la tanıştığımda otuz yaşındaydım. Çalıştığım firmanın proje ortaklarındandı Serhat. İlk görüşte aşka inanmıyordum ama buz gibi ilk görüşte aşktı bu. Serhat’ın mesafeli görünüşünün ardındaki farklı insandan çok etkilemiştim. O da benim için deli divane oluyordu. Her gün çiçek yolluyor ve sürprizleriyle beni şaşırtıyordu.

“Sensiz yaşayamayacağımı biliyorsun değil mi? Herkesten, her şeyden önemlisin. Beni sakın bırakma” diyordu. Bir aşk masalından nağmeler fısıldıyordu kulağıma.

Şimdi yaptığım sürpriz her şeyi alt üst etmiş, bütün yaşananlar değerini yitirmiş, başka bir kadının varlığıyla hayatım tepetaklak olmuştu.

“Lütfen bu uyandığımda hayra yoracağım kötü bir rüya olsun. Bu bir rüya de ne olur!”

Beni sakinleştirmek isterken sıcak suyun iyi gelebileceğini düşündüğünden olmalı;

“Sıcak bir banyo sana iyi gelecek. Hem üstündeki giysileri çıkartmış olursun.” dedi İdil.

Kabul ettim. İdil ne söylese yapacaktım. Beni suçlamıyordu. Henüz kanıtlanmış bir gerçeklik yoktu ortada ama olsa bile haklı sebeplerim vardı bana kalırsa.

SERHAT - 2012 Onunla tanıştığımda var olduğumu hissetmiş ve ona tutkuyla bağlanmıştım. Daha önce hiç âşık olmamıştım ama bunun aşk olmadığını da biliyordum. Cemre’yle tanışmadan çok önceydi. Bir girdabın içindeydim sanki. Onu ilk gördüğümde Harbiye’de eski bir meyhanede rakımı yudumluyordum. O da yalnızdı. Zarif görüntüsünün altında küstah ve cesaretli bir tavır sezdim. Garsona “Her zamankinden lütfen “diye kendinden emin seslendi. Tam o sırada gözlerimiz bir an için buluştu. Yan yana konmuş beyaz örtülü küçük masaların birinde o birinde ben oturuyorduk karşılıklı. Üstünde saçlarını ortaya çıkaran ipek fildişi renginde bir gömlek vardı. Tırnaklarını gömleğiyle aynı renge boyamıştı. Nar çiçeği kırmızısı bir ruj sürmüştü dudağına. Kadehini bana doğru kaldırarak “Afiyet olsun. “Dedi. Beni kendine doğru çeken bir mıknatıs gibiydi. Ve ben istemsizce onun çekim alanına girmiştim. “Size de.” Dedim. “Buyurmaz mısınız? İçimde geniş güneşli bir bahçeye bakıyormuşum gibi ferahlık duygusu yaratan aydınlık gülümsemesine karşı koyamadım. Karşılıklı içmeye başladığımızda içkinin etkisiyle olacak sürekli ben anlatıyordum. Büyük bir ilgiyle dinliyordu beni. Gözlerinin altında oluşan ince kırışıklıklar güldüğünde daha belirginleşiyordu. Uzun kirpikleri koyu kahve gözlerinin üstüne inen bir perde gibiydi. Zaman ipek bir halı gibi uzanıyordu önümde ve ben zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamıyordum. Sanırım mekânın atmosferinin de etkisiyle şişenin sonuna geldiğimizde tam anlamıyla sarhoştum. Bu halime muzipçe gülümsedi karşımda oturan saçları alevden kadın. Ve benim aklıma adını sormak o anda geldi. “Aslı” dedi adım. Alev dese inanırdım.

Garson hesabı almak üzere yanımıza geldiğinde bana engel oldu. “Benim masama misafirsin. Davetlimsin.” Dedi Aslı. O an ona karşı koyacak gücü bulamadım kendimde. Razı oldum. Kol kola dışarı çıktığımızda ikimiz de birbirimize dayanarak yürüyorduk.” Arabam iki sokak ötede. Ama bu halde ikimiz de kullanamayız. En iyisi bir taksi bulalım.” Dedi. Hiçbir şeye itiraz edecek durumda değildim. Yoldan bir taksi çevirdik. Adresi Aslı söyledi. Ona teslim oldum. Evi Moda’daydı. Deniz gören eski bir apartman dairesiydi. İçi özenilerek döşenmiş olduğu izlenimini yaratıyordu. Koltuğun yanındaki lambaderi açtı. Cılız bir ışık odayı doldurdu. Paltosunu koltuğun üstüne atarken ikimize de birer kahve yapıyorum diye seslenerek mutfağa gitti. Peşinden gittim. Heyecandan kalbim duracak gibiydi. Kahveyi almak için dolabı açarken onu kendime çevirip öpmeye başladım. Hırs ve coşkuyla karşılık veriyordu bana. Öpüşerek salondaki kanepeye geçtik. Böylesi bir sevişmeyi hiç yaşamadım daha önce, böyle ipeksi ve sıcak bir ten görmedim. O an öl dese ölebilirdim. O günden sonra o ne derse öyle oldu. Ne isterse onu yaptım. Büyüsüne kapılmış, çekim alanına girmiştim. Beni bir mıknatıs gibi çekiyordu kendine. Okula gitmedim ertesi gün. O da benimle evdeydi. Ne yaptığını hiç söylemedi. Oldukça ketumdu. Ama para sorunu yok gibiydi. Kendisine soramadım. O gün evden hiç çıkmadık. Akşam şarap açtı. Peynir tabağı ve kuru meyvelerin olduğu bir masa hazırladı. Şarabın kırmızısına kontrast olan yeşil bir örtü ve üstünde gri büyük tabaklar vardı. Loş ışıkta hazırladığı bu şarap masası romantik ve efsunlu bir hava yaratıyordu. Şarabını yudumlarken eliyle yüzüme dokunarak “Dionysos’a kaldıralım kadehimizi”. Dedi. Bu bana verdiği bir sır gibiydi. Daha sonra ekledi: “Dionysos şarap ve doğurganlığı temsil eder.” İlgi alanını böylece öğrendim. O’nun Dionysos’u olmak istiyordum. Ya da o her neyi olmamı isterse o olabilirdim. Sadece onun hayatında var olmalıydım...

Devamı için takipte kalın...

Son Yazılar

Hepsini Gör

ADADA

2 Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
burcak.do
Dec 08, 2024
Rated 5 out of 5 stars.

Karakteri kendim yaşıyor gibi hissettim 🙏 Devamının gelmesi uzun sürmez umarım ☺️

Edited
Like

EbRu
EbRu
Dec 08, 2024
Rated 5 out of 5 stars.

Bir solukta okudum. Karakter betimlemeleri çok iyi, okurken sanki onları karşımda gördüm. Devamı çabuk gelsin. Lütfen 😊 Takipteyim

Like
bottom of page